Bir bitkinin inanılmaz fotoğrafı
Bu gördüğünüz mikroskop için renklendirilmiş olan bit ot sapının enine kesiti. Gülen suratlar suyun geçmesi için oluşan kanallar. Bu fotoğraf yaklaşık 1,5 ay önce EM laboratuvarında çekildi. Gerçekten muhteşem
22 Eylül 2013 Pazar
MOSTAR KÖPRÜSÜ
MOSTAR KÖPRÜSÜ
Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin Mostar şehrinden geçen, Neretva Nehri üzerinde Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilen köprü.
[Takip ediyorsan beğen paylaş]
Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin Mostar şehrinden geçen, Neretva Nehri üzerinde Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilen köprü.
[Takip ediyorsan beğen paylaş]
Gel oğlum kalk bakalım tahtaya, sana bi sorum var.
Gel oğlum kalk bakalım tahtaya, sana bi sorum var.
+ Buyurun, sorun öğretmenim.
- Canlılar kaça ayrılır?
+ Dörde ayrılır öğretmenim.
- Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım..
+ Bitkiler, hayvanlar, insanlar, çocuklar.
- Çocuklarda insan değilmi oğlum?
+ Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim.
- Peki, şimdi yeniden say bakalım..
+ Bitkiler, hayvanlar ve çocuklar..
- Oğlum insanlara ne oldu?
+ "Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenler hep çocuk kaldılar,
Diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim!"
Okuduysan beğen başkaları da okusun diye paylaş
+ Buyurun, sorun öğretmenim.
- Canlılar kaça ayrılır?
+ Dörde ayrılır öğretmenim.
- Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım..
+ Bitkiler, hayvanlar, insanlar, çocuklar.
- Çocuklarda insan değilmi oğlum?
+ Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim.
- Peki, şimdi yeniden say bakalım..
+ Bitkiler, hayvanlar ve çocuklar..
- Oğlum insanlara ne oldu?
+ "Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenler hep çocuk kaldılar,
Diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim!"
Okuduysan beğen başkaları da okusun diye paylaş
EY OĞUL
EY OĞUL
Besmelesiz yemek yeme.
Sırrın var ise sakın kimseye söyleme.
Cünüp iken yemek yeme.
Elbisenin söküğünü üstünde dikme.
İyi adını kötüye çıkaracak davranışlarda bulunma.
Kötüyle arkadaş olma, pişman olursun.
Daima ileri hedefin olsun, geriye takılıp kalma.
Harama tevessül etme.
Kimsenin payına/hakkına göz dikme.
Bir şey koymadığın yere el uzatma.
İki kişi konuşurken dinleme.
Ekmek ve tuz hakkını gözet.
Namahreme bakıp ihanet etme.
Davetsiz bir yere gitme.
Gidersen emin olduğun yere, namuslu kimseye git.
Sır sakla.
Her mecliste duyduğun şeyleri/sözleri aklında tut.
Evden eve söz taşıma.
Kötülemekten, fenalıktan uzak ol.
Ahlaklı ol.
Herkesle iyi geçin.
İnat ve kötü sözlü olma.
Senden büyüklerin önünden gitme.
İhtiyarlara hürmet et.
Daima temiz ol.
Haram ve yasak edilen şeylere yaklaşma.
Beş vakit namaza devam edip iyi hâl ile tanınarak, ilim ve faziletle meşgul ol.
Her zaman geniş kalpli ve hoş meşrep ol.
Beraber olduğun, tanıştığın kişilerden asla bir şey isteme.
Buna riayet etmezsen seni küçük görürler, itibarını kaybedersin.
Rıza lokmasıyla yetin.
Elindeki imkânları israf etme.
Kanaatkâr ol. Çünkü kanaat tükenmez bir hazinedir.
- SEYH EDEBALI
Besmelesiz yemek yeme.
Sırrın var ise sakın kimseye söyleme.
Cünüp iken yemek yeme.
Elbisenin söküğünü üstünde dikme.
İyi adını kötüye çıkaracak davranışlarda bulunma.
Kötüyle arkadaş olma, pişman olursun.
Daima ileri hedefin olsun, geriye takılıp kalma.
Harama tevessül etme.
Kimsenin payına/hakkına göz dikme.
Bir şey koymadığın yere el uzatma.
İki kişi konuşurken dinleme.
Ekmek ve tuz hakkını gözet.
Namahreme bakıp ihanet etme.
Davetsiz bir yere gitme.
Gidersen emin olduğun yere, namuslu kimseye git.
Sır sakla.
Her mecliste duyduğun şeyleri/sözleri aklında tut.
Evden eve söz taşıma.
Kötülemekten, fenalıktan uzak ol.
Ahlaklı ol.
Herkesle iyi geçin.
İnat ve kötü sözlü olma.
Senden büyüklerin önünden gitme.
İhtiyarlara hürmet et.
Daima temiz ol.
Haram ve yasak edilen şeylere yaklaşma.
Beş vakit namaza devam edip iyi hâl ile tanınarak, ilim ve faziletle meşgul ol.
Her zaman geniş kalpli ve hoş meşrep ol.
Beraber olduğun, tanıştığın kişilerden asla bir şey isteme.
Buna riayet etmezsen seni küçük görürler, itibarını kaybedersin.
Rıza lokmasıyla yetin.
Elindeki imkânları israf etme.
Kanaatkâr ol. Çünkü kanaat tükenmez bir hazinedir.
- SEYH EDEBALI
Gündüz | Gece
Gündüz | Gece
Uydudan çekilen bu fotoğraf GECE ve GÜNDÜZ arasındaki farkı aynı anda gösteriyor. Fotoğrafa dikkat ederseniz Türkiye ve Avrupa'nın doğusunda hava kararmış şehirlerin ışıkları yakılmışken, İngiltere ve Avrupa'nın batısında henüz gün batmamış.
Böylece değişen zaman dilimini, başka bir değişle GECE'nin GÜNDÜZ'ü nasıl kovaladığını da görebiliyoruz.
[Takip ediyorsan Beğen Paylaş ]
Uydudan çekilen bu fotoğraf GECE ve GÜNDÜZ arasındaki farkı aynı anda gösteriyor. Fotoğrafa dikkat ederseniz Türkiye ve Avrupa'nın doğusunda hava kararmış şehirlerin ışıkları yakılmışken, İngiltere ve Avrupa'nın batısında henüz gün batmamış.
Böylece değişen zaman dilimini, başka bir değişle GECE'nin GÜNDÜZ'ü nasıl kovaladığını da görebiliyoruz.
[Takip ediyorsan Beğen Paylaş ]
Kahvenin bilinmeyen etkisi!
Kahvenin bilinmeyen etkisi!
Günde 3–4 fincan kahve içen kadınlarda kalp krizi riskinin %25 oranında azalabildiği kaydedildi.
İsviçre’de 10 yıl boyunca sürdürülen bir araştırmada beslenme şekli ve hastalığın ilerleyişiyle ilgili 35,000 kadın incelendi. Bu kadınlar 1,680 tanesi kalp krizi geçirmişti. Ancak uzmanlar kahve tüketiminin kadınların sağlığını nasıl etkilediği yönünde bir inceleme yapınca, günde 1 fincandan fazla kahve içenlerdeki riskin çok daha az olduğu görüldü.
Bunun nedeni ise insülin hassasiyetini artırması ve stresin etkilerini azaltması olarak gösteriliyor.
Takip ediyorsan Beğen Paylaş
—Günde 3–4 fincan kahve içen kadınlarda kalp krizi riskinin %25 oranında azalabildiği kaydedildi.
İsviçre’de 10 yıl boyunca sürdürülen bir araştırmada beslenme şekli ve hastalığın ilerleyişiyle ilgili 35,000 kadın incelendi. Bu kadınlar 1,680 tanesi kalp krizi geçirmişti. Ancak uzmanlar kahve tüketiminin kadınların sağlığını nasıl etkilediği yönünde bir inceleme yapınca, günde 1 fincandan fazla kahve içenlerdeki riskin çok daha az olduğu görüldü.
Bunun nedeni ise insülin hassasiyetini artırması ve stresin etkilerini azaltması olarak gösteriliyor.
Takip ediyorsan Beğen Paylaş
İnsan vücudu hakkında...
İnsan vücudu hakkında...
Eğer İnsan Vücudun'daki Bulunan '600' Kas Aynı Anda Aynı Yöne Doğru Hareket Etseydi 25 Ton Ağırlığı Tek Başına Kaldırabilirdi...
Dil kasımız kadar güçlü bir makina olsa bu makinanın ağırlığının 350 katına kadar olan her şey i kaldırabilir ve taşıyabilir
Eklemlerimizdeki sıvıyı araba motorundaki yağın yerine kullansak en kaliteli motor yağının oluşturduğu sürtünmeden %700 daha az sürtünme olur
Göz kalitesinde(megapikselinde) bir fotoğraf makinesi yapılsa çekeceği en kötü görüntünün bilgisayarda kapladığı yer 1gb 353mb
İnsanın hayati boyunca salgıladığı tükürüğün 60 tonluk bir havuzu doldurabilir .
Kulaktaki dengeyi sağlayan kemiklerin duyarlılığında bir bomba yapılsa bombanın üstüne toz konsa bile patlar...
Takip Ediyorsan Beğen Paylaş
Eğer İnsan Vücudun'daki Bulunan '600' Kas Aynı Anda Aynı Yöne Doğru Hareket Etseydi 25 Ton Ağırlığı Tek Başına Kaldırabilirdi...
Dil kasımız kadar güçlü bir makina olsa bu makinanın ağırlığının 350 katına kadar olan her şey i kaldırabilir ve taşıyabilir
Eklemlerimizdeki sıvıyı araba motorundaki yağın yerine kullansak en kaliteli motor yağının oluşturduğu sürtünmeden %700 daha az sürtünme olur
Göz kalitesinde(megapikselinde) bir fotoğraf makinesi yapılsa çekeceği en kötü görüntünün bilgisayarda kapladığı yer 1gb 353mb
İnsanın hayati boyunca salgıladığı tükürüğün 60 tonluk bir havuzu doldurabilir .
Kulaktaki dengeyi sağlayan kemiklerin duyarlılığında bir bomba yapılsa bombanın üstüne toz konsa bile patlar...
Takip Ediyorsan Beğen Paylaş
Piri Reis haritalarini uydudan mı çizdi ?
Piri Reis haritalarini uydudan mı çizdi ?
18. yy. baslarinda Topkapi sarayinda
amiral Piri Reis'e ait bir çok eski haritanin bulundu,
1957 yilinda Amerikali haritacilar tarafindan
incelenen haritalarda henüz 1952 yilinda ses yansitici araçlarla
kesfedilen Antarktika dağlarinin bütün ayrintilariyla çizildigini,
Daha sonra uydu fotograflari ile karsilastirilan haritalarla uydu fotograflari arasinda müthis benzerlikler bulunmuştur.
Bilim adamlarinin bu haritalarin ancak çok yükseklerden çekilmis fotograflar araciligi ile çizilebilecegini söylemektedirler.
Günümüzde hala Piri Reis'in haritayı nasıl cizdiği sır.
TAKİP EDİYORSAN BEĞEN PAYLAŞ
18. yy. baslarinda Topkapi sarayinda
amiral Piri Reis'e ait bir çok eski haritanin bulundu,
1957 yilinda Amerikali haritacilar tarafindan
incelenen haritalarda henüz 1952 yilinda ses yansitici araçlarla
kesfedilen Antarktika dağlarinin bütün ayrintilariyla çizildigini,
Daha sonra uydu fotograflari ile karsilastirilan haritalarla uydu fotograflari arasinda müthis benzerlikler bulunmuştur.
Bilim adamlarinin bu haritalarin ancak çok yükseklerden çekilmis fotograflar araciligi ile çizilebilecegini söylemektedirler.
Günümüzde hala Piri Reis'in haritayı nasıl cizdiği sır.
TAKİP EDİYORSAN BEĞEN PAYLAŞ
Bir Başarı Hikayesi Abraham Lincoln
Bir Başarı Hikayesi Abraham Lincoln
Yoksul bir ailede dünyaya geldi
Anne babası okuma yazma bilmezdi
10 yaşında annesini kaybetti
Tarlada ırgatlık yaptı
Bakkalda çıraklık yaptı
21 yaşında işini kaybetti Bocalama dönemi başladı
24 yaşında tekrar işinden oldu
25 yaşında dört çocuğundan üçü vefat etti
27 yaşında ruhsal bunalıma girdi
34 yaşında kongre seçimlerini kaybetti
36 yaşında kongre seçimlerini yine kaybetti
38 yaşında eyalet seçimini kaybetti
45 yaşında senato seçimlerini kaybetti
47 yaşında başkanlık seçimlerini kaybetti
49 yaşında tekrar senato seçimlerini kaybetti
52 yaşında ABD’ye başkan seçildi
Eğer sıkıntılar kaçınılmazsa oturup ağlamanın hiçbir faydası yoktur Evetacı ve ızdıraplar karşısında Abraham Lincoln’ün de ağladığı anlar olmuştur Hattahayatın çekilemeyecek hale geldiği durumlardaakşam yağmur altında ağaçlar ve çalılar arasındaki tozlu patika yollarda gezinmeyi çok severmişgözü yaşlı olduğu anlarda içini böyle atarmış ama sonra bıkmazinat edermişısrarlı olurmuş Bir keresinde yoksulluk ve mahrumiyetine rağmen dürüst ve kültürlü olduğu için çevresindekilerin tavsiyesiyle sırf kölelik ve adaletsizlik kalksın diye kongre üyeliğine adaylığına koyarfakat kazanamaz Bu haber karşısında üzülür Haberi telgraf hanede alır Dışarı karanlık ve yağmurludur Usulca ‘İyi akşamlar!’ dedikten sonra orayı terk eder
Kaldırımsız tozlu topraklı sokaklarda bir başına düşünceli düşünceli yürür Tam bu sırada ayağı kayarçamurun içine yuvarlanacakkenson anda kurtulur Kendi kendine ‘Tökezledim fakat düşmedim!’ der Evet ‘Tökezledim fakat düşmedim’Bu cümle beyninde şimşek gibi çakar Onun ayağı kaymıştı ama düşmemişti’Mücadeleye devam!’ dedi
Takip Ediyorsan Beğen Başkaları da okusun diye paylaş
Yoksul bir ailede dünyaya geldi
Anne babası okuma yazma bilmezdi
10 yaşında annesini kaybetti
Tarlada ırgatlık yaptı
Bakkalda çıraklık yaptı
21 yaşında işini kaybetti Bocalama dönemi başladı
24 yaşında tekrar işinden oldu
25 yaşında dört çocuğundan üçü vefat etti
27 yaşında ruhsal bunalıma girdi
34 yaşında kongre seçimlerini kaybetti
36 yaşında kongre seçimlerini yine kaybetti
38 yaşında eyalet seçimini kaybetti
45 yaşında senato seçimlerini kaybetti
47 yaşında başkanlık seçimlerini kaybetti
49 yaşında tekrar senato seçimlerini kaybetti
52 yaşında ABD’ye başkan seçildi
Eğer sıkıntılar kaçınılmazsa oturup ağlamanın hiçbir faydası yoktur Evetacı ve ızdıraplar karşısında Abraham Lincoln’ün de ağladığı anlar olmuştur Hattahayatın çekilemeyecek hale geldiği durumlardaakşam yağmur altında ağaçlar ve çalılar arasındaki tozlu patika yollarda gezinmeyi çok severmişgözü yaşlı olduğu anlarda içini böyle atarmış ama sonra bıkmazinat edermişısrarlı olurmuş Bir keresinde yoksulluk ve mahrumiyetine rağmen dürüst ve kültürlü olduğu için çevresindekilerin tavsiyesiyle sırf kölelik ve adaletsizlik kalksın diye kongre üyeliğine adaylığına koyarfakat kazanamaz Bu haber karşısında üzülür Haberi telgraf hanede alır Dışarı karanlık ve yağmurludur Usulca ‘İyi akşamlar!’ dedikten sonra orayı terk eder
Kaldırımsız tozlu topraklı sokaklarda bir başına düşünceli düşünceli yürür Tam bu sırada ayağı kayarçamurun içine yuvarlanacakkenson anda kurtulur Kendi kendine ‘Tökezledim fakat düşmedim!’ der Evet ‘Tökezledim fakat düşmedim’Bu cümle beyninde şimşek gibi çakar Onun ayağı kaymıştı ama düşmemişti’Mücadeleye devam!’ dedi
Takip Ediyorsan Beğen Başkaları da okusun diye paylaş
Tarihe Geçen Fotoğraflar
Tarihe Geçen Fotoğraflar
1983 yılında Sovyetler Birliği Afganistan'daki baskısını iyice artırmaya başlamıştı. Komunist düzeni kabul etmeyen Afganlara karşı Sovyetler Birliği şiddetli saldırılar düzenlemeye başladı. Köyleri yıkılan Afgan halkı ise bu savaştan kaçarak mülteci kamplarına sığındı. National Geopgraphic fotoğrafçısı Steve McCurry ziyaret ettiği bir mülteci kampında Afgan Kızı adlı ünlü fotoğrafını çekti. İsimsiz bir mülteci olan bu kız, gözleriyle savaşın korkusunu ve evsiz kalmanın verdiği öfkeyi anlatıyordu. 1985 yılında dergide yayınlanan bu fotoğraf birçok ödülle layik görüldü.
Takip ediyorsan Beğen Paylaş
1983 yılında Sovyetler Birliği Afganistan'daki baskısını iyice artırmaya başlamıştı. Komunist düzeni kabul etmeyen Afganlara karşı Sovyetler Birliği şiddetli saldırılar düzenlemeye başladı. Köyleri yıkılan Afgan halkı ise bu savaştan kaçarak mülteci kamplarına sığındı. National Geopgraphic fotoğrafçısı Steve McCurry ziyaret ettiği bir mülteci kampında Afgan Kızı adlı ünlü fotoğrafını çekti. İsimsiz bir mülteci olan bu kız, gözleriyle savaşın korkusunu ve evsiz kalmanın verdiği öfkeyi anlatıyordu. 1985 yılında dergide yayınlanan bu fotoğraf birçok ödülle layik görüldü.
Takip ediyorsan Beğen Paylaş
Atalarimiz
Atalarımız böyle âdil idi
İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlı askerleri, Bizans hapishanelerini kontrol ettiler. En ücra bir mahzende üç papaz buldular. Alıp Fatih Sultan Mehmed Han’a götürdüler. Sultan, onlara hapsedilmelerinin sebebini sordu. Papazlar, “Biz, Bizans’ın en ileri gelen papazları idik. İmparatorun zulüm ve işkencelerinden, yaptığı rezalet ve sefahetten dolayı kendisini ikaz edip, sonunun yakın olduğunu söyledik. O da, bize kızdı zindanlara attırdı” dediler.
Fatih Sultan Mehmed Han, papazların ellerine serbest dolaşma belgesi verip, memleketini gezip görmelerini, Osmanlı Devleti hakkında kendisine görüşlerini bildirmelerini istedi.
Papazlar, İstanbul’da bir çarşıya girip, sabahın erken vaktinde bir şeyler almak istediler. Siftah yapan bir dükkandan, komşuları siftah yapmadan ikinci bir şey alamadılar.
Anadolu’ya geçtiler dolaşırken, ezan okunmaya başladı. Kimse dükkanını kapatmaya bile lüzum görmeden camiye gittiler. Hiç kimse, bir başkasının malına, canına, ırzına, namusuna zarar vermeyi aklından bile geçirmiyordu.
Papazlar, bütün bu hadiselerden dolayı şaşkına döndü. Kaç şehir dolaştıkları halde, bir mahkemeye tesadüf edemediler. Her kasabada kâdı var, fakat dava yoktu. Hırsızlık yok, katillik yok, namussuzluk yok, eşkıyalık ve dolandırıcılık yok, kötülük yoktu. Birkaç ay dolaştıktan sonra, şehrin birinde bir mahkemenin olacağını haber alıp, oraya koştular.
“En sonunda Osmanlının aksak yönünü yakalarız ümidiyle dinleyici olarak içeri girdiler. Davalı ve davacı geldi. Kâdı yerine geçip meseleyi dinledi.
Adamlardan biri anlattı: “Efendim, bendeniz bu din kardeşimin tarlasını arzu ettiği fiyat üzerinden satın aldım. Birkaç sene ekip kaldırdım. Fakat bu sene çift sürerken, sabanımın demirine bir şey takıldı. Kazıp çıkardım. İçi altın dolu bir küptü. Küpü götürüp, daha önce tarlayı satın aldığım bu kardeşime vermek istedim. O kabul etmedi: ‘Ben tarlamı, altı ve üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi, toprağın altında da bir hakkım olamaz’ dedi.”
Üç papaz, altın küpünün kimin olacağına dair mahkemeyi ibretle seyrediyorlardı. Tarlanın yeni sahibi çıkarttığı altın küpünü eski sahibine vermek istiyor, “Toprağın altında küpün varlığından haberdar olsaydı, bana orayı satmazdı” diyordu.
Eski sahibi ise, “Efendim, durum kardeşimin anlattığı gibi vâki oldu. Ancak, bendeniz ona, o tarlayı, altı ve üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi, toprağın altında da bir hakkım olamaz. Senelerdir ben o tarlayı sürerim, benim nasibim olsaydı ben bulurdum” diyordu.
Kâdı efendi, bu iki müslüman arasında hüküm vermekte güçlük çekmedi. Çünkü, birinin temiz ve saliha bir kızı, diğerinin de salih bir oğlu vardı. (Bu gençleri evlendirelim, bu küp altın da onların düğün hediyesi olsun) diye teklif yaptı. Onlar da kabul ettiler. Davayı böylece halletmiş oldu. Papazlar da şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemez bir halde oradan ayrıldılar.
Papazlar, Anadolu seyahatlerine devam ettiler... Yine bir gün, bir mahkemeye şahit oldular. Kâdı efendi, davacıya söz verdi. O da meseleyi şöyle anlattı: “Bir hafta önce bu kardeşimden bir at satın aldım. Evime götürüp bakımını yaptım. Ancak birkaç gün sonra at rahatsızlandı. Atın daha önceden hasta olması mümkün olabileceği gibi, ben aldıktan sonra da hastalanması mümkün idi. Atı satın aldığım arkadaşa bir şey diyemedim. Gelip durumu size arz edeyim ki, aramızı bulasınız diye düşündüm. Ancak o gün sizi bulamadım. Siz şehir dışına gitmiştiniz. Siz geri gelmeden de at öldü. Hükmünüzü talep ederim.”
Kâdı efendi düşündü. At ölmüş, onlar arasında dava bitmişti. Suç kendisinindi. Atı satanı suçlayamazdı. Çünkü atın durumu ortaya çıkmamıştı. Öbürü de vaktinde müracaatını yapmıştı. Tek eksik taraf; kendisinin şehirde, vazife yerinde bulunmaması idi. O halde atın ücretini o ödemeliydi. Atın fiyatını öğrenip, kendi cebinden bedelini verdi.
Böyle âdil bir kâdı efendinin ve böyle âdil bir mahkemenin mevcudiyetini akıllarına sığdıramayan Bizans papazlarının, hayretlerinden ağızları açık kaldı...
(Anadolu’da bu kadar dolaştığımız yeter) diyen papazlar, İstanbul’a dönüp, İstanbul Kâdısı Hızır Bey’in huzurunda, Padişah Fatih Sultan Mehmed Han ile, bir Hıristiyan arasında bir davanın görüleceğini duydular.
Koca Osmanlı Devleti’nin Sultanı, çağ açıp çağ kapayan İstanbul Fatihi Sultan Mehmed Han ile bir hıristiyan mimar, Kâdı Hızır Bey’in karşısında ayakta bekliyorlardı. Fatih Sultan Mehmed Han, vazifesine ihanet eden Hıristiyan mimarı mahkemesiz cezalandırmış, Hıristiyan mimar da, Kâdı Hızır Bey’e şikayet etmişti.
Hızır Bey, Fatih Sultan Mehmed Han’ı haksız bulup aynı şekilde Sultanın da cezalandırılmasına hükmetti. Eğer mimar rıza gösterirse, diyetle kurtulabilecekti. Hıristiyan mimar, bu adalet karşısında ne yapacağını şaşırdı. Oracıkta, Kelime-i şehadet getirip müslüman oldu...
Papazlar, fetihden sonraki İstanbul hayatını da çok merak ediyorlardı. Müslümanların oturdukları, yeni yeni yerleşmekte oldukları mahallelere gittiler. Onların tam bir teslimiyet ve sükunetle işlerini yaptıklarını tam bir temizlik ve titizlikle eşyalarını yerleştirdiklerini gördüler. İstanbul bambaşka olmuş, sanki, birkaç ay önceki Bizans gitmiş, yerine gökten bir İstanbul inmişti.
Padişah tarafından Osmanlı ülkesini gezip görmekle vazifelendirilen papazlar, İstanbul’daki Hıristiyan mahallelerini de görmeden edemediler. Bugünkü Fatih Camii’nin doğu taraflarına ve Fener’e doğru gittiler. Hıristiyanlar bile değişmiş, sokaklardaki pislik azalmıştı. Kimse kimseye zulmetmeye cesaret edemiyordu. Kâdı Hızır beyin, Padişaha bile ceza vermekten çekinmemesi onları korkutmuştu. Herkes sessiz, sakin işine devam ediyor, eskisi gibi içip içip, sokaklarda, nârâlar atamıyorlardı. Kimseyi rahatsız edemiyorlardı. Hıristiyanların en fakirine bile ev verilmiş, kimse aç ve açıkta bırakılmamıştı. İstanbul’da herkes huzur içerisinde idi.
Papazlar, bütün bunları gezip gördükten sonra, birkaç gün dinlenip düşündüler, izin isteyip padişahın huzuruna çıktılar. Gördüklerini bir bir arz edip; (Bu millet ve devlet, böyle giderse, kıyamete kadar devam eder) dediler. (Böyle bir ahlak ve yaşayışa sahip olan insanların dini, elbette Allahü teâlânın hak dinidir) dediler, Kelime-i şehadet getirip müslüman olmakla şereflendiler.
İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlı askerleri, Bizans hapishanelerini kontrol ettiler. En ücra bir mahzende üç papaz buldular. Alıp Fatih Sultan Mehmed Han’a götürdüler. Sultan, onlara hapsedilmelerinin sebebini sordu. Papazlar, “Biz, Bizans’ın en ileri gelen papazları idik. İmparatorun zulüm ve işkencelerinden, yaptığı rezalet ve sefahetten dolayı kendisini ikaz edip, sonunun yakın olduğunu söyledik. O da, bize kızdı zindanlara attırdı” dediler.
Fatih Sultan Mehmed Han, papazların ellerine serbest dolaşma belgesi verip, memleketini gezip görmelerini, Osmanlı Devleti hakkında kendisine görüşlerini bildirmelerini istedi.
Papazlar, İstanbul’da bir çarşıya girip, sabahın erken vaktinde bir şeyler almak istediler. Siftah yapan bir dükkandan, komşuları siftah yapmadan ikinci bir şey alamadılar.
Anadolu’ya geçtiler dolaşırken, ezan okunmaya başladı. Kimse dükkanını kapatmaya bile lüzum görmeden camiye gittiler. Hiç kimse, bir başkasının malına, canına, ırzına, namusuna zarar vermeyi aklından bile geçirmiyordu.
Papazlar, bütün bu hadiselerden dolayı şaşkına döndü. Kaç şehir dolaştıkları halde, bir mahkemeye tesadüf edemediler. Her kasabada kâdı var, fakat dava yoktu. Hırsızlık yok, katillik yok, namussuzluk yok, eşkıyalık ve dolandırıcılık yok, kötülük yoktu. Birkaç ay dolaştıktan sonra, şehrin birinde bir mahkemenin olacağını haber alıp, oraya koştular.
“En sonunda Osmanlının aksak yönünü yakalarız ümidiyle dinleyici olarak içeri girdiler. Davalı ve davacı geldi. Kâdı yerine geçip meseleyi dinledi.
Adamlardan biri anlattı: “Efendim, bendeniz bu din kardeşimin tarlasını arzu ettiği fiyat üzerinden satın aldım. Birkaç sene ekip kaldırdım. Fakat bu sene çift sürerken, sabanımın demirine bir şey takıldı. Kazıp çıkardım. İçi altın dolu bir küptü. Küpü götürüp, daha önce tarlayı satın aldığım bu kardeşime vermek istedim. O kabul etmedi: ‘Ben tarlamı, altı ve üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi, toprağın altında da bir hakkım olamaz’ dedi.”
Üç papaz, altın küpünün kimin olacağına dair mahkemeyi ibretle seyrediyorlardı. Tarlanın yeni sahibi çıkarttığı altın küpünü eski sahibine vermek istiyor, “Toprağın altında küpün varlığından haberdar olsaydı, bana orayı satmazdı” diyordu.
Eski sahibi ise, “Efendim, durum kardeşimin anlattığı gibi vâki oldu. Ancak, bendeniz ona, o tarlayı, altı ve üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi, toprağın altında da bir hakkım olamaz. Senelerdir ben o tarlayı sürerim, benim nasibim olsaydı ben bulurdum” diyordu.
Kâdı efendi, bu iki müslüman arasında hüküm vermekte güçlük çekmedi. Çünkü, birinin temiz ve saliha bir kızı, diğerinin de salih bir oğlu vardı. (Bu gençleri evlendirelim, bu küp altın da onların düğün hediyesi olsun) diye teklif yaptı. Onlar da kabul ettiler. Davayı böylece halletmiş oldu. Papazlar da şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemez bir halde oradan ayrıldılar.
Papazlar, Anadolu seyahatlerine devam ettiler... Yine bir gün, bir mahkemeye şahit oldular. Kâdı efendi, davacıya söz verdi. O da meseleyi şöyle anlattı: “Bir hafta önce bu kardeşimden bir at satın aldım. Evime götürüp bakımını yaptım. Ancak birkaç gün sonra at rahatsızlandı. Atın daha önceden hasta olması mümkün olabileceği gibi, ben aldıktan sonra da hastalanması mümkün idi. Atı satın aldığım arkadaşa bir şey diyemedim. Gelip durumu size arz edeyim ki, aramızı bulasınız diye düşündüm. Ancak o gün sizi bulamadım. Siz şehir dışına gitmiştiniz. Siz geri gelmeden de at öldü. Hükmünüzü talep ederim.”
Kâdı efendi düşündü. At ölmüş, onlar arasında dava bitmişti. Suç kendisinindi. Atı satanı suçlayamazdı. Çünkü atın durumu ortaya çıkmamıştı. Öbürü de vaktinde müracaatını yapmıştı. Tek eksik taraf; kendisinin şehirde, vazife yerinde bulunmaması idi. O halde atın ücretini o ödemeliydi. Atın fiyatını öğrenip, kendi cebinden bedelini verdi.
Böyle âdil bir kâdı efendinin ve böyle âdil bir mahkemenin mevcudiyetini akıllarına sığdıramayan Bizans papazlarının, hayretlerinden ağızları açık kaldı...
(Anadolu’da bu kadar dolaştığımız yeter) diyen papazlar, İstanbul’a dönüp, İstanbul Kâdısı Hızır Bey’in huzurunda, Padişah Fatih Sultan Mehmed Han ile, bir Hıristiyan arasında bir davanın görüleceğini duydular.
Koca Osmanlı Devleti’nin Sultanı, çağ açıp çağ kapayan İstanbul Fatihi Sultan Mehmed Han ile bir hıristiyan mimar, Kâdı Hızır Bey’in karşısında ayakta bekliyorlardı. Fatih Sultan Mehmed Han, vazifesine ihanet eden Hıristiyan mimarı mahkemesiz cezalandırmış, Hıristiyan mimar da, Kâdı Hızır Bey’e şikayet etmişti.
Hızır Bey, Fatih Sultan Mehmed Han’ı haksız bulup aynı şekilde Sultanın da cezalandırılmasına hükmetti. Eğer mimar rıza gösterirse, diyetle kurtulabilecekti. Hıristiyan mimar, bu adalet karşısında ne yapacağını şaşırdı. Oracıkta, Kelime-i şehadet getirip müslüman oldu...
Papazlar, fetihden sonraki İstanbul hayatını da çok merak ediyorlardı. Müslümanların oturdukları, yeni yeni yerleşmekte oldukları mahallelere gittiler. Onların tam bir teslimiyet ve sükunetle işlerini yaptıklarını tam bir temizlik ve titizlikle eşyalarını yerleştirdiklerini gördüler. İstanbul bambaşka olmuş, sanki, birkaç ay önceki Bizans gitmiş, yerine gökten bir İstanbul inmişti.
Padişah tarafından Osmanlı ülkesini gezip görmekle vazifelendirilen papazlar, İstanbul’daki Hıristiyan mahallelerini de görmeden edemediler. Bugünkü Fatih Camii’nin doğu taraflarına ve Fener’e doğru gittiler. Hıristiyanlar bile değişmiş, sokaklardaki pislik azalmıştı. Kimse kimseye zulmetmeye cesaret edemiyordu. Kâdı Hızır beyin, Padişaha bile ceza vermekten çekinmemesi onları korkutmuştu. Herkes sessiz, sakin işine devam ediyor, eskisi gibi içip içip, sokaklarda, nârâlar atamıyorlardı. Kimseyi rahatsız edemiyorlardı. Hıristiyanların en fakirine bile ev verilmiş, kimse aç ve açıkta bırakılmamıştı. İstanbul’da herkes huzur içerisinde idi.
Papazlar, bütün bunları gezip gördükten sonra, birkaç gün dinlenip düşündüler, izin isteyip padişahın huzuruna çıktılar. Gördüklerini bir bir arz edip; (Bu millet ve devlet, böyle giderse, kıyamete kadar devam eder) dediler. (Böyle bir ahlak ve yaşayışa sahip olan insanların dini, elbette Allahü teâlânın hak dinidir) dediler, Kelime-i şehadet getirip müslüman olmakla şereflendiler.
BU HİKAYEYİ OKUMANIZDA FAYDA VAR
BU HİKAYEYİ OKUMANIZDA FAYDA VAR
Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanının odasının kapısı çalındı. İçeriden kararlı ve tok bir ses " girin" diye seslendi.
Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi. Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak
" Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi ile beraber" diyerek arkadaşını gösterdi.
Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can. Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.
Tombul yanaklı çocuk söz aldı, Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika'ya okumaya gitmek istiyoruz." Bakan küçük bir sessizlikten sonra " Oğlum biraz dışarı çıkar mısın? Bizi arkadaşınla bir iki dakika yanlız bırak" dedi.
Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi. Bak evladım,ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurt dışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat bir bakan olarak oğlumu Amerika'ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun deyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin.
Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk. " Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor.
Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip, "al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık" dedi, bir yıldır biriktirdiği parayı arkadaşına uzattı.
Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Egitim Bakanımızı Sayın Hasan Ali Yücel Bey'i saygıyla anıyoruz.
Oğlu Can büyük edebiyatçı Can Yücel'dir.
Onun lise arkadaşı Gazi ise dünyanın en ünlü beyin cerrahlarından Prof.Dr. Gazi Yaşargil'dir
Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanının odasının kapısı çalındı. İçeriden kararlı ve tok bir ses " girin" diye seslendi.
Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi. Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak
" Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi ile beraber" diyerek arkadaşını gösterdi.
Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can. Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.
Tombul yanaklı çocuk söz aldı, Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika'ya okumaya gitmek istiyoruz." Bakan küçük bir sessizlikten sonra " Oğlum biraz dışarı çıkar mısın? Bizi arkadaşınla bir iki dakika yanlız bırak" dedi.
Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi. Bak evladım,ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurt dışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat bir bakan olarak oğlumu Amerika'ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun deyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin.
Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk. " Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor.
Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip, "al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık" dedi, bir yıldır biriktirdiği parayı arkadaşına uzattı.
Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Egitim Bakanımızı Sayın Hasan Ali Yücel Bey'i saygıyla anıyoruz.
Oğlu Can büyük edebiyatçı Can Yücel'dir.
Onun lise arkadaşı Gazi ise dünyanın en ünlü beyin cerrahlarından Prof.Dr. Gazi Yaşargil'dir
Abd'nin Yabanci Dille Imzaladiği Tek Antlaşma...
Abd'nin Yabanci Dille Imzaladiği Tek Antlaşma...
"...Yıl, 1783... Avrupa standartlarına göre mütevazı da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başladı...
Daha 25 Temmuz 1785'te, bu yeni bayrağı taşıyan ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı gemileri tarafından ele geçirildi. Bu gemi, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'ın idaresindeki Maria idi.
Arkasından, Philadelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien'ın Dauphin'i de aynı akıbete uğradı. 1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçti...
Kongre, 27 Mart 1794 yılında, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verdi.
Osmanlıların oluşturduğu deniz tehdidi sayesinde, ABD donanmasının temelleri atılıyordu. 5 Eylül 1795'te ABD bu tehdide karşı bir anlaşma yapmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre ABD, Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik'te, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını (216.000 dolar)ödeyecekti.
Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya, Başkan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koydular...
Böylece ABD yıllık vergiye bağlanmış oldu. Bu, ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde, yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir...
Kısacası:
*ABD tarihinde kendi dilinde olmayan tek uluslararası anlaşma Türkçe'dir ve
*ABD tarihinde vergi vermeyi kabul ettiği tek ülke Osmanlı İmparatorluğu’dur....
*ABD başkanı George Wasington Efendi Osmanlı İmparatoru tarafından muhatap görülmemiş ve anlaşma Cezayir beylerbeyi tarafından imzalanmıştır.
Okuduysan beğen başkaları da okusun diye paylaş
"...Yıl, 1783... Avrupa standartlarına göre mütevazı da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başladı...
Daha 25 Temmuz 1785'te, bu yeni bayrağı taşıyan ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı gemileri tarafından ele geçirildi. Bu gemi, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'ın idaresindeki Maria idi.
Arkasından, Philadelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien'ın Dauphin'i de aynı akıbete uğradı. 1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçti...
Kongre, 27 Mart 1794 yılında, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verdi.
Osmanlıların oluşturduğu deniz tehdidi sayesinde, ABD donanmasının temelleri atılıyordu. 5 Eylül 1795'te ABD bu tehdide karşı bir anlaşma yapmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre ABD, Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik'te, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını (216.000 dolar)ödeyecekti.
Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya, Başkan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koydular...
Böylece ABD yıllık vergiye bağlanmış oldu. Bu, ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde, yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir...
Kısacası:
*ABD tarihinde kendi dilinde olmayan tek uluslararası anlaşma Türkçe'dir ve
*ABD tarihinde vergi vermeyi kabul ettiği tek ülke Osmanlı İmparatorluğu’dur....
*ABD başkanı George Wasington Efendi Osmanlı İmparatoru tarafından muhatap görülmemiş ve anlaşma Cezayir beylerbeyi tarafından imzalanmıştır.
Okuduysan beğen başkaları da okusun diye paylaş
21 Eylül 2013 Cumartesi
HÜKMETTİĞİMİZ TOPRAKLAR
01. TÜRKİYE (......)
02. Bulgaristan (545 yıl)
03. Yunanistan (400 yıl)
04. Sırbistan (539 yıl)
05. Karadağ (539 yıl)
06. Bosna-Hersek (539 yıl)
07. Hırvatistan (539 yıl)
08. Makedonya (539 yıl)
09. Slovenya (250 yıl)
10. Romanya (490 yıl)
11. Slovakya (20 yıl) Osmanli ad:Uyvar
12. Macaristan (160 yıl)
13. Moldova (490 yıl)
14. Ukrayna (308 yıl)
15. Azerbaycan (25 yıl)
16. Gürcistan (400 yıl)
17. Ermenistan (20 yıl)
18. Güney Kıbrıs (293 yıl)
19. Kuzey Kıbrıs (293 yıl)
20. Rusya'nın güney toprakları (291 yıl)
21. Polonya (25 yıl)-himaye- Osmanlı adi: Lehistan
22. İtalya 'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl)
23. Arnavutluk (435 yıl)
24. Belarus (25 yıl) -himaye-
25. Litvanya (25 yıl) -himaye-
26. Letonya (25 yıl) -himaye-
27. Kosova (539 yıl)
28. Voyvodina (166 yıl) Osmanlı adi: Banat
Asya'da
29. Irak (402 yıl)
30. Suriye (402 yıl)
31. İsrail (402 yıl)
32. Filistin (402 yıl)
33. Urdun (402 yıl)
34. Arabistan (399 yıl)
35. Yemen (401 yıl)
36. Umman (400 yıl)
37. Birlesek Arap Emirlikleri (400 yıl)
38. Katar (400 yıl)
39. Bahreyn (400 yıl)
40. Kuveyt (381 yıl)
41. Iranın batı toprakları (30 yıl)
42. Lübnan (402 yıl) Afrika'da
43. Mısır (397 yıl )
44. Libya (394 yıl) Osmanlı adi:Trablusgarp
45. Tunus (308 yıl )
46. Cezayir (313 yıl)
47. Sudan (397 yıl ) Osmanlı adi: Nubye
48. Eritre (350 yıl ) Osmanlı adi: Habes
49. Cibuti (350 yıl)
50. Somali (350 yıl ) Osmanlı adi: Zeyla
51. Kenya sahilleri (350 yıl )
52. Tanzanya sahilleri (250 yıl)
53. Çad'ın kuzey bölgeleri (313 yıl ) Osmanlı adi: Reşade
54. Nijer'in bir kısmı (300 yıl) Osmanlı adi: Kavar
55. Mozambik ' in kuzey toprakları (150 yıl)
56. Fas (50 yıl ) -himaye-
57. Bati Sahra (50 yıl) -himaye-
58. Moritanya (50 yıl) -himaye-
59. Mali (300 yıl ) Osmanlı adi: Gat kazası
60. Senegal (300 yıl)
61. Gambiya (300 yıl )
62. Gine Bissau (300 yıl)
63. Gine (300 yıl )
64. Etiyopya' nin bir kısmı (350 yıl) Osmanlı adi: Habeş
Osmanlı Kara hudutları sınırları içinde resmen bulunmamakla birlikte fiilen Hilafete bağlı yerler
65. Doğu Hindistan Müslümanları -Bangladeş-
66. Singapur
67. Malezya
68. Endonezya
69. Türkistan Hanlıkları
70. Nijerya
71. Kamerun
72. Hindistan Müslümanları -Pakistan-
Denizlerde ise;
Akdeniz'in tamamında 1 asır boyunca
Akdeniz'in bir kısmında 3 asır kadar
Karadeniz'in tamamına 4 asır kadar
Ege nin tamamına 4 küsur asır kadar
BİZ OSMANLI TORUNUYUZ PEKİ SİZ KİMSİNİZ ?
01. TÜRKİYE (......)
02. Bulgaristan (545 yıl)
03. Yunanistan (400 yıl)
04. Sırbistan (539 yıl)
05. Karadağ (539 yıl)
06. Bosna-Hersek (539 yıl)
07. Hırvatistan (539 yıl)
08. Makedonya (539 yıl)
09. Slovenya (250 yıl)
10. Romanya (490 yıl)
11. Slovakya (20 yıl) Osmanli ad:Uyvar
12. Macaristan (160 yıl)
13. Moldova (490 yıl)
14. Ukrayna (308 yıl)
15. Azerbaycan (25 yıl)
16. Gürcistan (400 yıl)
17. Ermenistan (20 yıl)
18. Güney Kıbrıs (293 yıl)
19. Kuzey Kıbrıs (293 yıl)
20. Rusya'nın güney toprakları (291 yıl)
21. Polonya (25 yıl)-himaye- Osmanlı adi: Lehistan
22. İtalya 'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl)
23. Arnavutluk (435 yıl)
24. Belarus (25 yıl) -himaye-
25. Litvanya (25 yıl) -himaye-
26. Letonya (25 yıl) -himaye-
27. Kosova (539 yıl)
28. Voyvodina (166 yıl) Osmanlı adi: Banat
Asya'da
29. Irak (402 yıl)
30. Suriye (402 yıl)
31. İsrail (402 yıl)
32. Filistin (402 yıl)
33. Urdun (402 yıl)
34. Arabistan (399 yıl)
35. Yemen (401 yıl)
36. Umman (400 yıl)
37. Birlesek Arap Emirlikleri (400 yıl)
38. Katar (400 yıl)
39. Bahreyn (400 yıl)
40. Kuveyt (381 yıl)
41. Iranın batı toprakları (30 yıl)
42. Lübnan (402 yıl) Afrika'da
43. Mısır (397 yıl )
44. Libya (394 yıl) Osmanlı adi:Trablusgarp
45. Tunus (308 yıl )
46. Cezayir (313 yıl)
47. Sudan (397 yıl ) Osmanlı adi: Nubye
48. Eritre (350 yıl ) Osmanlı adi: Habes
49. Cibuti (350 yıl)
50. Somali (350 yıl ) Osmanlı adi: Zeyla
51. Kenya sahilleri (350 yıl )
52. Tanzanya sahilleri (250 yıl)
53. Çad'ın kuzey bölgeleri (313 yıl ) Osmanlı adi: Reşade
54. Nijer'in bir kısmı (300 yıl) Osmanlı adi: Kavar
55. Mozambik ' in kuzey toprakları (150 yıl)
56. Fas (50 yıl ) -himaye-
57. Bati Sahra (50 yıl) -himaye-
58. Moritanya (50 yıl) -himaye-
59. Mali (300 yıl ) Osmanlı adi: Gat kazası
60. Senegal (300 yıl)
61. Gambiya (300 yıl )
62. Gine Bissau (300 yıl)
63. Gine (300 yıl )
64. Etiyopya' nin bir kısmı (350 yıl) Osmanlı adi: Habeş
Osmanlı Kara hudutları sınırları içinde resmen bulunmamakla birlikte fiilen Hilafete bağlı yerler
65. Doğu Hindistan Müslümanları -Bangladeş-
66. Singapur
67. Malezya
68. Endonezya
69. Türkistan Hanlıkları
70. Nijerya
71. Kamerun
72. Hindistan Müslümanları -Pakistan-
Denizlerde ise;
Akdeniz'in tamamında 1 asır boyunca
Akdeniz'in bir kısmında 3 asır kadar
Karadeniz'in tamamına 4 asır kadar
Ege nin tamamına 4 küsur asır kadar
BİZ OSMANLI TORUNUYUZ PEKİ SİZ KİMSİNİZ ?
Neden mi Ronaldo;
Neden mi Ronaldo;
C.Ronaldo : "Başarılarım için arkadaşım Albert Fantrau'ya teşekkür etmeliyim. Beraber 18 yaş altı şampiyonasında oynadık. Bizi izlemeye gelen Sporting Lisbon menajeri kim daha fazla gol atarsa takıma onu alacağını söylemişti.''
C.Ronaldo : ''Maçı 3-0 kazandık ben ilk golü attım Albert ise ikinci golü attı üçüncü golde ise ben dahil herkesi etkileyen bir olay yaşandı. Albert kaleciyi geçmişti ben de yanında koşuyordum Albert'in tek yapması gereken topu boş kaleye göndermekti ama o topu bana pas attı. Maçtan sonra neden yaptığını sorduğumda ise'' Sen benden daha iyisin'' demişti.''
Gazeteciler Albert Fantrau'ya hikayenin gerçek olup olmadığını sorduğunda Albert'' Evet hikaye gerçek Ronaldo o maçtan sonra Sporting altyapısına girdi ben ise futbolu bıraktım ve şu an işsizim'' cevabını verdi. Gazetecilerin ''İşsiz biri olarak bu kadar büyük bir eve, böyle güzel bir arabaya ve ailenin ihtiyaçlarını karşılayacak parayı nereden buldun?'' sorusuna Albert Fantrau'nun verdiği cevap ise her şeyi açıklıyordu. ''Bunların hepsi Cristiano Ronaldo 'dan.''
C.Ronaldo : "Başarılarım için arkadaşım Albert Fantrau'ya teşekkür etmeliyim. Beraber 18 yaş altı şampiyonasında oynadık. Bizi izlemeye gelen Sporting Lisbon menajeri kim daha fazla gol atarsa takıma onu alacağını söylemişti.''
C.Ronaldo : ''Maçı 3-0 kazandık ben ilk golü attım Albert ise ikinci golü attı üçüncü golde ise ben dahil herkesi etkileyen bir olay yaşandı. Albert kaleciyi geçmişti ben de yanında koşuyordum Albert'in tek yapması gereken topu boş kaleye göndermekti ama o topu bana pas attı. Maçtan sonra neden yaptığını sorduğumda ise'' Sen benden daha iyisin'' demişti.''
Gazeteciler Albert Fantrau'ya hikayenin gerçek olup olmadığını sorduğunda Albert'' Evet hikaye gerçek Ronaldo o maçtan sonra Sporting altyapısına girdi ben ise futbolu bıraktım ve şu an işsizim'' cevabını verdi. Gazetecilerin ''İşsiz biri olarak bu kadar büyük bir eve, böyle güzel bir arabaya ve ailenin ihtiyaçlarını karşılayacak parayı nereden buldun?'' sorusuna Albert Fantrau'nun verdiği cevap ise her şeyi açıklıyordu. ''Bunların hepsi Cristiano Ronaldo 'dan.''
VÜCUDUMUZLA İLGİLİ 10 İLGİNÇ BİLGİ
VÜCUDUMUZLA İLGİLİ 10 İLGİNÇ BİLGİ
1. Gülmek için 17 adaleye ihtiyacımız var.
2. Surat asmak için 43 adaleye ihtiyacımız var.
3. İnsan bir günde ortalama 80-100 saç teli döker.
4. Beynimizin yüzde 85’i sudur.
5. Vücudumuzda en güçlü kasa sahip organımız dildir.
6. Bir insan yaşamı boyunca 2.500 kg tükürük salgılar.
7. Yetişkin bir insan günde 23.000 kez nefes alır.
8. İnsan vücudu saniyede 2,5 milyon adet kırmızı kan üretir.
9. Her insan yılda ortalama 1500 civarında rüya görür.
10.İnsan teninin her santimetrekaresinde 625 adet ter bezi vardır.
Takip ediyorsan beğen başkaları da okusun diye paylaş
1. Gülmek için 17 adaleye ihtiyacımız var.
2. Surat asmak için 43 adaleye ihtiyacımız var.
3. İnsan bir günde ortalama 80-100 saç teli döker.
4. Beynimizin yüzde 85’i sudur.
5. Vücudumuzda en güçlü kasa sahip organımız dildir.
6. Bir insan yaşamı boyunca 2.500 kg tükürük salgılar.
7. Yetişkin bir insan günde 23.000 kez nefes alır.
8. İnsan vücudu saniyede 2,5 milyon adet kırmızı kan üretir.
9. Her insan yılda ortalama 1500 civarında rüya görür.
10.İnsan teninin her santimetrekaresinde 625 adet ter bezi vardır.
Takip ediyorsan beğen başkaları da okusun diye paylaş
30 TAVSİYE
30 TAVSİYE
1) Ağaç dikin, yabani otları yolun, bırakın elleriniz toprakla buluşsun.
2) Gülmek için, size eşlik edecek birilerinin olmasını beklemeyin.
3) Bahçenizde, balkonunuzun uygun bir köşesinde domates, biber, maydanoz yetiştirin. Az bile olsa tohumunu elinizle ektiğiniz bir sebzeyi yemek çok tatlı gelecektir.
4) Sabredin, istediklerinizin gerçekleşmesi için belirlenmiş doğru bir zamanı vardır.
5) Bir şeyler üretin. Resim yapın, yazı yazın, atkı ya da kazak örün.
6) Yavaşlayın ve anın keyfini çıkartın.
7) Uzun zamandır kin beslediğiniz birisini affedin.
Bir çocuğu veya bebeği sevin. Onlardan pozitif bir enerjinin size geçtiğini görecektir.
9) Çocukları üzecek ve incitecek bir şey yapmaktan sakının.
10) Çocukluğunuzda okuduğunuz masal kitapları sakladığınız yerden çıkarın ve tekrar okuyun.
11) Bir işi bitirmek için kendinize yeterli süre tanıyın.
12) Başarılarınızı ve başarısızlıklarınızı şansa bağlamayın.
13) Bir hayvanı sevin ya da yapabiliyorsanız ona sarılın.
14) Gün doğumu ve gün batımının ihtişamını hissedin.
15) Geçmişin geride kaldığını ve geleceğin belki de hiç gelmeyeceğini hatırlayın.
16) Kusurlu yanlarınızı sevmek zorunda değilsiniz ama en azından onları kabul edebilirsiniz.
17) Karıncaların evlerini inşa edişlerini ve kendi ağırlılarının 10 katı yiyecek taşıyışlarını izleyin.
18) Ara sıra içinizdeki çocuğun yaramazlık yapmasına izin verin.
19) Başarı bir süreçtir, bir varış noktası değildir. Bunu hep hatırlayın.
20) Evinizde çiçek besleyin.
21) Cebinizde veya çantanızda şeker taşıyın. Arkadaşlarınıza veya karşılaştığınız çocuklara bunlardan verebilirsiniz.
22)İşlerinizi ertelemeyin. Böylece geriye dönüp hataları düzeltmek için yeterli zamanınız olur.
23) Uzun zamandır aramadığınız bir arkadaşınız varsa hemen şimdi onu arayın.
24) Uzun zamandır rafta okunmayı bekleyen kitabınızı alın ve okumaya başlayın.
25) Ara sıra nostaljik takılın. Çocuk parkına gidip salıncağa binin, elma şekeri veya pamuk şekeri yiyin. İp atlayın, ya da misket oynayın.
26) Yeni bir dil öğrenin.
27) Rutinlerinizin dışında çıkın. Her zaman kullandığınız yoldan farklı bir yol keşfedin, mobilyalarınızın yerini değiştirir. Farklı bir yerden alış-veriş yapın. Yani bir şeyi farklı yapın.
28) Birisine yardım elini uzatın.
29) Hayatınızda değiştirebileceklerinizi değiştirin ve geri kalanları kendi haline bırakın.
30) Ve bugün sahip olduğunuz bir şey için şükredin.
PAYLAŞALIM LÜTFEN !
1) Ağaç dikin, yabani otları yolun, bırakın elleriniz toprakla buluşsun.
2) Gülmek için, size eşlik edecek birilerinin olmasını beklemeyin.
3) Bahçenizde, balkonunuzun uygun bir köşesinde domates, biber, maydanoz yetiştirin. Az bile olsa tohumunu elinizle ektiğiniz bir sebzeyi yemek çok tatlı gelecektir.
4) Sabredin, istediklerinizin gerçekleşmesi için belirlenmiş doğru bir zamanı vardır.
5) Bir şeyler üretin. Resim yapın, yazı yazın, atkı ya da kazak örün.
6) Yavaşlayın ve anın keyfini çıkartın.
7) Uzun zamandır kin beslediğiniz birisini affedin.
Bir çocuğu veya bebeği sevin. Onlardan pozitif bir enerjinin size geçtiğini görecektir.
9) Çocukları üzecek ve incitecek bir şey yapmaktan sakının.
10) Çocukluğunuzda okuduğunuz masal kitapları sakladığınız yerden çıkarın ve tekrar okuyun.
11) Bir işi bitirmek için kendinize yeterli süre tanıyın.
12) Başarılarınızı ve başarısızlıklarınızı şansa bağlamayın.
13) Bir hayvanı sevin ya da yapabiliyorsanız ona sarılın.
14) Gün doğumu ve gün batımının ihtişamını hissedin.
15) Geçmişin geride kaldığını ve geleceğin belki de hiç gelmeyeceğini hatırlayın.
16) Kusurlu yanlarınızı sevmek zorunda değilsiniz ama en azından onları kabul edebilirsiniz.
17) Karıncaların evlerini inşa edişlerini ve kendi ağırlılarının 10 katı yiyecek taşıyışlarını izleyin.
18) Ara sıra içinizdeki çocuğun yaramazlık yapmasına izin verin.
19) Başarı bir süreçtir, bir varış noktası değildir. Bunu hep hatırlayın.
20) Evinizde çiçek besleyin.
21) Cebinizde veya çantanızda şeker taşıyın. Arkadaşlarınıza veya karşılaştığınız çocuklara bunlardan verebilirsiniz.
22)İşlerinizi ertelemeyin. Böylece geriye dönüp hataları düzeltmek için yeterli zamanınız olur.
23) Uzun zamandır aramadığınız bir arkadaşınız varsa hemen şimdi onu arayın.
24) Uzun zamandır rafta okunmayı bekleyen kitabınızı alın ve okumaya başlayın.
25) Ara sıra nostaljik takılın. Çocuk parkına gidip salıncağa binin, elma şekeri veya pamuk şekeri yiyin. İp atlayın, ya da misket oynayın.
26) Yeni bir dil öğrenin.
27) Rutinlerinizin dışında çıkın. Her zaman kullandığınız yoldan farklı bir yol keşfedin, mobilyalarınızın yerini değiştirir. Farklı bir yerden alış-veriş yapın. Yani bir şeyi farklı yapın.
28) Birisine yardım elini uzatın.
29) Hayatınızda değiştirebileceklerinizi değiştirin ve geri kalanları kendi haline bırakın.
30) Ve bugün sahip olduğunuz bir şey için şükredin.
PAYLAŞALIM LÜTFEN !
Çinlilere göre dördüncü parmağın {yüzük parmağı} çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması var…
MUTLAKA OKUYUN !
Çinlilere göre dördüncü parmağın
{yüzük parmağı} çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması var…
Başparmak, anne-babanızı,
İşaret parmağı, kardeşlerinizi,
Orta parmak, sizi,
Dördüncü parmak (yani yüzük parmağı), hayat arkadaşınızı,
Ve serçe parmak, çocuklarınızı temsil eder.
İlk önce avuçlarınızı birbirine bakacak şekilde açın.
Orta parmakları bükün ve sırt sırta birleştirin.
Daha sonra kalan dört parmağınızı da şekildeki gibi açıp, uç uca getirin.
Şimdi, anne babanızı temsil eden başparmaklarınızı ayırmaya çalışın…
Açılacaktır, çünkü anne babanız sizinle birlikte ömür boyu yaşamayacaktır.
Er ya da geç onlardan ayrılmak zorundasınız.
Baş parmaklarınızı önceki gibi birleştirip,
kardeşlerinizi temsil eden işaret parmaklarınızı ayırın.
Onlar da ayrılacaktır, çünkü kardeşleriniz kendi ailelerini kurup, ayrı bir hayat seçer.
İşaret parmaklarınızı birleştirip, çocuklarınızı temsil eden serçe parmaklarınızı ayırın.
Onlar da ayrılıcak, çünkü çocuklar da evlenir ve bir gün kendi hayatlarını kurar.
Son olarak serçe parmaklarınızı birleştirip,
eşlerinizi temsil eden yüzük parmaklarınızı ayırmaya çalışın.
Ayıramadığınızı görünce şaşıracaksınız.
Çünkü karı-kocalar hayat boyu bir arada yaşarlar…
İyi günde ve kötü günde…
OKUDUYSAN BEĞEN PAYLAŞ LÜTFEN !
Çinlilere göre dördüncü parmağın
{yüzük parmağı} çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması var…
Başparmak, anne-babanızı,
İşaret parmağı, kardeşlerinizi,
Orta parmak, sizi,
Dördüncü parmak (yani yüzük parmağı), hayat arkadaşınızı,
Ve serçe parmak, çocuklarınızı temsil eder.
İlk önce avuçlarınızı birbirine bakacak şekilde açın.
Orta parmakları bükün ve sırt sırta birleştirin.
Daha sonra kalan dört parmağınızı da şekildeki gibi açıp, uç uca getirin.
Şimdi, anne babanızı temsil eden başparmaklarınızı ayırmaya çalışın…
Açılacaktır, çünkü anne babanız sizinle birlikte ömür boyu yaşamayacaktır.
Er ya da geç onlardan ayrılmak zorundasınız.
Baş parmaklarınızı önceki gibi birleştirip,
kardeşlerinizi temsil eden işaret parmaklarınızı ayırın.
Onlar da ayrılacaktır, çünkü kardeşleriniz kendi ailelerini kurup, ayrı bir hayat seçer.
İşaret parmaklarınızı birleştirip, çocuklarınızı temsil eden serçe parmaklarınızı ayırın.
Onlar da ayrılıcak, çünkü çocuklar da evlenir ve bir gün kendi hayatlarını kurar.
Son olarak serçe parmaklarınızı birleştirip,
eşlerinizi temsil eden yüzük parmaklarınızı ayırmaya çalışın.
Ayıramadığınızı görünce şaşıracaksınız.
Çünkü karı-kocalar hayat boyu bir arada yaşarlar…
İyi günde ve kötü günde…
OKUDUYSAN BEĞEN PAYLAŞ LÜTFEN !
Mutlaka Okumalisinizi Okumaya Deger
MUTLAKA OKUMALISIN !
İstanbul'un henüz fehedilmediği zamanlarda Edirne'de bulunan Sultan Mehmet, fetih hazırlıklarını yaparken diğer bir taraftan halkın durumunu kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Ona göre önemli olan milletin birlik beraberlik içinde olmasıydı. Bunu fetihin gerçekleşmesinin şartlarından biri olarak görüyordu. Sultan Mehmet bir sabah kılık kıyafet değiştirip pazara çıktı. Satılan malların kalitesini, fiyat durumunu ve esnafın hâlini kontrol etmek için, Edirne'nin çarşılarını gezme
ye başladı. Sultan Mehmet, sokağın başındaki ilk dükkâna girdi.Selam verdikten sonra:
– Bana yarım batman yağ, yarım batman bal ve biraz da peynir veriniz, dedi.
Müşteriyi güleryüzle karşılayan esnaf, selâmı alıp memnuniyetle yarım batman yağı tarttı. Yağı verirken, karşısındakinin padişah olduğundan bihaber konuştu:
– Ağam, dilerseniz bal ve peynir verebiliririm. Ancak ben bu yağı satarak siftahladım. Diğer isteklerinizi de daha siftahlamayan karşı komşumdan alırsanız memnun olurum.
Bu duruma içten içe sevinen padişah karşı dükkana geçti. Yarımşar batman bal ve peynir istedi. Dükkân sahibi yaşlı adam balı tarttıktan sonra:
–Allah'a şükür bugün de siftahımızı ettik. Ancak peyniri henüz siftah etmeyen komşumdan alırsanız sevinirim.
Sultan Mehmet diğer dükkandan peyniri aldıktan sonra:
–Bu millette bu yüksek ahlak varken değil İstanbul Dünya alınır. diyerek çarşıdan mutlu bir şekilde ayrıldı.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ
İstanbul'un henüz fehedilmediği zamanlarda Edirne'de bulunan Sultan Mehmet, fetih hazırlıklarını yaparken diğer bir taraftan halkın durumunu kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Ona göre önemli olan milletin birlik beraberlik içinde olmasıydı. Bunu fetihin gerçekleşmesinin şartlarından biri olarak görüyordu. Sultan Mehmet bir sabah kılık kıyafet değiştirip pazara çıktı. Satılan malların kalitesini, fiyat durumunu ve esnafın hâlini kontrol etmek için, Edirne'nin çarşılarını gezme
ye başladı. Sultan Mehmet, sokağın başındaki ilk dükkâna girdi.Selam verdikten sonra:
– Bana yarım batman yağ, yarım batman bal ve biraz da peynir veriniz, dedi.
Müşteriyi güleryüzle karşılayan esnaf, selâmı alıp memnuniyetle yarım batman yağı tarttı. Yağı verirken, karşısındakinin padişah olduğundan bihaber konuştu:
– Ağam, dilerseniz bal ve peynir verebiliririm. Ancak ben bu yağı satarak siftahladım. Diğer isteklerinizi de daha siftahlamayan karşı komşumdan alırsanız memnun olurum.
Bu duruma içten içe sevinen padişah karşı dükkana geçti. Yarımşar batman bal ve peynir istedi. Dükkân sahibi yaşlı adam balı tarttıktan sonra:
–Allah'a şükür bugün de siftahımızı ettik. Ancak peyniri henüz siftah etmeyen komşumdan alırsanız sevinirim.
Sultan Mehmet diğer dükkandan peyniri aldıktan sonra:
–Bu millette bu yüksek ahlak varken değil İstanbul Dünya alınır. diyerek çarşıdan mutlu bir şekilde ayrıldı.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ
EVLİLİKTE MUTLU OLMASI ZOR TİPLER !!!
EVLİLİKTE MUTLU OLMASI ZOR TİPLER !!!
●-Hep fedâkârlık bekleyen, kendisi fedâkârlıkta bulunmaya hiç yanaşmayan,
●-Küçük şeylerle mutlu olamayan,
...
●-Herşeyi tenkid edenler (eleştiren),
●-Nimeti, iyilik ve güzelliği fark etmeyenler,
●-Başkalarını suçlayıp duran, ama kendi eksiklerini görmeyen,
●-Didaktik (buyurucu, öğretici) üslupla konuşan,
●-Beklentilerini, imkânlarına göre düzenleyemeyen,
●-Tebrik ve takdir cimrisi olan,
●-Öfkesine hükmedemeyen,
●-Şüpheci, endişeci ve dedektif huylu olanlar,
●-Maddî olarak kendinden üstündekilere imrenirken, kendinden aşağıdakilerden ders ve ibret almayan,
●-Sır saklamayı bilmeyen,
●-Boşanma ve ayrılma lafını sıkça ağzına alan,
●-Eşini başkalarıyla kıyaslayan...
Takip ediyorsan beğen paylaş lütfen !
●-Hep fedâkârlık bekleyen, kendisi fedâkârlıkta bulunmaya hiç yanaşmayan,
●-Küçük şeylerle mutlu olamayan,
...
●-Herşeyi tenkid edenler (eleştiren),
●-Nimeti, iyilik ve güzelliği fark etmeyenler,
●-Başkalarını suçlayıp duran, ama kendi eksiklerini görmeyen,
●-Didaktik (buyurucu, öğretici) üslupla konuşan,
●-Beklentilerini, imkânlarına göre düzenleyemeyen,
●-Tebrik ve takdir cimrisi olan,
●-Öfkesine hükmedemeyen,
●-Şüpheci, endişeci ve dedektif huylu olanlar,
●-Maddî olarak kendinden üstündekilere imrenirken, kendinden aşağıdakilerden ders ve ibret almayan,
●-Sır saklamayı bilmeyen,
●-Boşanma ve ayrılma lafını sıkça ağzına alan,
●-Eşini başkalarıyla kıyaslayan...
Takip ediyorsan beğen paylaş lütfen !
Özgürlüğün Resmi
MUTLAKA OKUYUN !...YORUM SİZİN !
Özgürlüğün Resmi
Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.
Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.
Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı…
Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da “üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?” dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.
Babası keyifle resme baktı ve sordu: “Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?”
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi :
“Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri…
OKUDUYSAN BEĞEN PAYLAŞ LÜTFEN !
Özgürlüğün Resmi
Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.
Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.
Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı…
Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da “üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?” dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.
Babası keyifle resme baktı ve sordu: “Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?”
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi :
“Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri…
OKUDUYSAN BEĞEN PAYLAŞ LÜTFEN !
Cinde Muzik Okulu
Çin'in Huainan bölgesinde yapılan bu müzik okulu dışarıdan bakıldığında dev bir keman ve piyanoyu andırıyor. İki bina birbirine kemanın içinde yer alan merdivenle bağlanıyor.
Universite Yemekhanesi
Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip üniversite profesörünün oturdugu masaya oturmuş.
-Profesör kaşlarını çatarak: " Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!
- Öğrenci: "O zaman ben uçuyorum...
...
- Profesör cevaba çok sinirlenmiş, sınavda öğrenciye takmış ve sınavını başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış.Yalnız sınavda öğrenci tüm soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış.
- Profesör öğrenciye: Sana son bir soru soracağım, demiş.Yolda yürürken iki torba bulduğunu hayal et, birinde akıl var, diğerinde ise para var. Hangi çuvalı alırsın?
- Öğrenci: Para olan çuvalı seçerdim...
- Profesör: Ben akil olan çuvalı seçerdim...
- Öğrenci:Normal ! Kimde ne eksikse onu seçer...
- Profesör çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp içine "öküz" yazmış.
- Öğrenci nota bakmadan odadan cıkmış.Bir dakika sonra öğrenci kapıyı aralamış : "Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz" demiş.
-Profesör kaşlarını çatarak: " Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!
- Öğrenci: "O zaman ben uçuyorum...
...
- Profesör cevaba çok sinirlenmiş, sınavda öğrenciye takmış ve sınavını başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış.Yalnız sınavda öğrenci tüm soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış.
- Profesör öğrenciye: Sana son bir soru soracağım, demiş.Yolda yürürken iki torba bulduğunu hayal et, birinde akıl var, diğerinde ise para var. Hangi çuvalı alırsın?
- Öğrenci: Para olan çuvalı seçerdim...
- Profesör: Ben akil olan çuvalı seçerdim...
- Öğrenci:Normal ! Kimde ne eksikse onu seçer...
- Profesör çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp içine "öküz" yazmış.
- Öğrenci nota bakmadan odadan cıkmış.Bir dakika sonra öğrenci kapıyı aralamış : "Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz" demiş.
20 Eylül 2013 Cuma
19 Eylül 2013 Perşembe
Beyninizi daha iyi çalıştırmanın yolları :
MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM ...
Beyninizi daha iyi çalıştırmanın yolları :
1-İnsan beyninin ayaktayken ve açık havadayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir.Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız,''volta atmayı''deneyebilirsiniz.
2-Yürürk
en kolları sallamak beynin performansını olumlu etkiliyor.Önemli kararlarınızı açık havada,kollarınızı sağa sola sallayarak yürürken almaya ne dersiniz ?
3-Yabancı bir dil öğrenme beyni güçlendiriyor.Her gün birkaç yabancı ya da yerli yeni kelime öğrenip,kullanabilirsiniz.Sözlük okuyabilirsiniz.Alışveriş listesi veya telefon numaralarını ezberlemeyi deneyebilirsiniz.
4-Zihinsel jimnastik/antrenman yapın.Bunun için çeşitli bulmacaları çözebilirsiniz.Satranç gibi akıl oyunları oynayın.
5-Rutinden kurtulun.Rutin olarak tekrar ettiğiniz davranışlardan vazgeçin.Bazen telefonu sol elinizde tutun,çantanızı diğer elinizle taşıyın,evinize başka bir yoldan gidin.En azından bir günlüğüne televizyon kumandasını sık kullanmadığınız elinizde tutun.
6-Entelektüel zevklerinizi geliştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş antolojisinden birkaç cümle okuyun.Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyin.
7.Her gün güzel bir resme veya fotoğrafa bakmaya çalışın.Estetik algınız,gördüğünüz estetik şeyler kadar gelişir.
8-Sevdiğiniz bir müziği bir süre gözleriniz kapalı dinleyin.Beyin otoriteleri tarafından klasik müziğin zekaya 7 puan ekleyebildiği iddia edilmektedir.
9-Günde aklınızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer.Bu düşünceler ne hakkındaysa,hayatınız da ona göre şekillenir.Unutmayın,kafanızda en çok neyi düşünürseniz,hayatınızda da onu çoğaltırsınız.
10-Bir konu hakkında düşünürken,nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin.Düşünmek üzerine düşünmek,beyin ve düşünce kapasitesini arttırır.
11-İyi bir uyku kaliteli bir beyin için şarttır.Çok uyuyorum diye üzülmeyin.Einstein'in günlük 10 saatten fazla uyuduğu biliniyor.24 saati geçen uykusuzluk beyinde sarhoşluğa benzer bir etki yapar.
12-Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir.Beynimiz ağırlık olarak vücudumuzun yüzde 2'sini oluşturduğu halde,vücuda gelen oksijenin yüzde 25'ini tüketir.Oksijensiz kaldığımızda ölümü gerçekleşen ilk organımız beyindir.Odanızın penceresini açarak kendinize bol bol oksijen ısmarlayın.
13-Farklı düşünme tarzları beyninizi geliştirir.Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin.Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
14-Kullanılmayan organ körelir.Sürekli televizyon seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
15-Beynin en tehlikeli yanı ''ters çaba'' kuralına göre çalıştığı anlardır.Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuzu başınıza getirir! Buna ters çaba kuralı denir.Beyin odaklanılan hedef olumsuz olsa bile,bunu gerçekleştirmek için çalışır.Topluluk önünde konuşma yaparken ''acaba heyecanlanır mıyım ?'' diye düşünürseniz,heyecanlanırsınız.
16-Beyni yoran monotonluktur.Hayatınızı ne kadar renklendirirseniz,beyninizi o kadar neşelendirebilirsiniz.
17-Beyin kısa süreli hafızada beş ile yedi arasındaki bilgiyi işleyebilir.Yeni bir bilgi gelince,bu bilgilerden birini atar.Buna ''sihirli sayı'' kuralı dneir.Bu kural aşılıp aşırı bilgi yüklenmesi durumunda beynimiz ''servis dışı'' olur.Hayatınızın en büyük kararlarını alırken ''kafadan'' değil,tıpkı beş haneli iki rakam grubunu çarparken yaptığınız gibi,bir kağıt üzerine yazarak ne yapacağınızı hesaplayın.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARIDA OKUSUN DİYE PAYLAŞ...
Beyninizi daha iyi çalıştırmanın yolları :
1-İnsan beyninin ayaktayken ve açık havadayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir.Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız,''volta atmayı''deneyebilirsiniz.
2-Yürürk
en kolları sallamak beynin performansını olumlu etkiliyor.Önemli kararlarınızı açık havada,kollarınızı sağa sola sallayarak yürürken almaya ne dersiniz ?
3-Yabancı bir dil öğrenme beyni güçlendiriyor.Her gün birkaç yabancı ya da yerli yeni kelime öğrenip,kullanabilirsiniz.Sözlük okuyabilirsiniz.Alışveriş listesi veya telefon numaralarını ezberlemeyi deneyebilirsiniz.
4-Zihinsel jimnastik/antrenman yapın.Bunun için çeşitli bulmacaları çözebilirsiniz.Satranç gibi akıl oyunları oynayın.
5-Rutinden kurtulun.Rutin olarak tekrar ettiğiniz davranışlardan vazgeçin.Bazen telefonu sol elinizde tutun,çantanızı diğer elinizle taşıyın,evinize başka bir yoldan gidin.En azından bir günlüğüne televizyon kumandasını sık kullanmadığınız elinizde tutun.
6-Entelektüel zevklerinizi geliştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş antolojisinden birkaç cümle okuyun.Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyin.
7.Her gün güzel bir resme veya fotoğrafa bakmaya çalışın.Estetik algınız,gördüğünüz estetik şeyler kadar gelişir.
8-Sevdiğiniz bir müziği bir süre gözleriniz kapalı dinleyin.Beyin otoriteleri tarafından klasik müziğin zekaya 7 puan ekleyebildiği iddia edilmektedir.
9-Günde aklınızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer.Bu düşünceler ne hakkındaysa,hayatınız da ona göre şekillenir.Unutmayın,kafanızda en çok neyi düşünürseniz,hayatınızda da onu çoğaltırsınız.
10-Bir konu hakkında düşünürken,nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin.Düşünmek üzerine düşünmek,beyin ve düşünce kapasitesini arttırır.
11-İyi bir uyku kaliteli bir beyin için şarttır.Çok uyuyorum diye üzülmeyin.Einstein'in günlük 10 saatten fazla uyuduğu biliniyor.24 saati geçen uykusuzluk beyinde sarhoşluğa benzer bir etki yapar.
12-Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir.Beynimiz ağırlık olarak vücudumuzun yüzde 2'sini oluşturduğu halde,vücuda gelen oksijenin yüzde 25'ini tüketir.Oksijensiz kaldığımızda ölümü gerçekleşen ilk organımız beyindir.Odanızın penceresini açarak kendinize bol bol oksijen ısmarlayın.
13-Farklı düşünme tarzları beyninizi geliştirir.Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin.Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
14-Kullanılmayan organ körelir.Sürekli televizyon seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
15-Beynin en tehlikeli yanı ''ters çaba'' kuralına göre çalıştığı anlardır.Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuzu başınıza getirir! Buna ters çaba kuralı denir.Beyin odaklanılan hedef olumsuz olsa bile,bunu gerçekleştirmek için çalışır.Topluluk önünde konuşma yaparken ''acaba heyecanlanır mıyım ?'' diye düşünürseniz,heyecanlanırsınız.
16-Beyni yoran monotonluktur.Hayatınızı ne kadar renklendirirseniz,beyninizi o kadar neşelendirebilirsiniz.
17-Beyin kısa süreli hafızada beş ile yedi arasındaki bilgiyi işleyebilir.Yeni bir bilgi gelince,bu bilgilerden birini atar.Buna ''sihirli sayı'' kuralı dneir.Bu kural aşılıp aşırı bilgi yüklenmesi durumunda beynimiz ''servis dışı'' olur.Hayatınızın en büyük kararlarını alırken ''kafadan'' değil,tıpkı beş haneli iki rakam grubunu çarparken yaptığınız gibi,bir kağıt üzerine yazarak ne yapacağınızı hesaplayın.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARIDA OKUSUN DİYE PAYLAŞ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)